VAN İLİMİZ
VAN İLİMİZİN ERCIŞ İLÇESİ
ANA SAYFA VAN ERCIS
TARİHİ
Erciş’in de içinde bulunduğu Van Gölü havzasının geçmişi tarih öncesi dönemlere kadar inmektedir. Bölgede Neolitik yerleşmeler konusunda bilgi olmamasına rağmen Tilkitepe Höyüğü, Edremit, Kalecik, Dilkaya ve Ernis mezarlarındaki buluntularda Kalkolitik yerleşim izleri görülmektedir. Dilkaya Höyüğü buluntularında Erken Hurri kültürünün (M.Ö 3000) bölgede etkili olduğu bilinmektedir.
Erciş’in bilinen ilk resmi tarihi Urartularla (MÖ900-600) başlar. Arap kaynaklarında geçen Arciş adının Urartu Kralı Argişti’den geldiği ve dolayısı ile Erciş’in Urartular tarafından kurulduğu belirtilmektedir. Urartu Krallığı´nın batı yolu olan ve Erciş´ten başlayıp Muş-Bingöl üzerinden Malatya´ya uzanan yol Erciş’in Urartu tarihinde önemini artırmıştır. Hatta bu yolu kontrol altında tutmak, güvenliğini sağlamak için yol boyunca birçok güvenlik ve konaklama istasyonları yapılmıştır. Erciş’in çeşitli yerlerinde bulunan çivi yazılı kitabelerden anlaşıldığı kadarıyla Urartu Kralları Argişti ve Menua döneminde Erciş’in imar edildiği, Tetuma adında bir şehir kurulduğu ve imar edilen bu şehirde tarıma büyük önem verilerek sulama kanallarının yapıldığı bilinmektedir.
Urartulardan sonra sırasıyla Med, Pers, Roma ve Bizans egemenliğine giren bölge 640 yılında Hz.Ömer’in komutanlarından İyaz Bin Gonem tarafından İslam topraklarına katılır. Daha sonra tekrar Bizans İmparatorluğunun eline geçen Erciş, bir müddet Emevi ve Abbasilerin hâkimiyetinde kalır. IX. yüzyıldan itibaren Vasburakan ve Bağretlı gibi mahalli krallıkların hâkimiyetine girer. Yöreye ilk Türk akınları 1054 yılında bizzat Tuğrul Bey ‘in kumanda ettiği büyük ordu ile başlar ve Muradiye ( Bargiri ) ile Erciş feth edilir. Daha sonra Erciş, 1071 Malazgirt Zaferi ile Selçuklu topraklarına katılır.
Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar, 1100 yılında Diyarbakır Mervanileri Emirlerinin elinde bulunan Ahlat ve yöresini Selçuklu emirlerinden Sökmen’e vermiş ve 1100 yılından itibaren tarihte Sökmenler veya Ahlatşahlar adıyla anılacak bir beylik Erciş’inde içinde bulunduğu geniş bir alanda kurulmuştur. Uzun bir süre Ahlatşahlar elinde bulunan Erciş bu dönemde önemini artırır. Şehir, gerek coğrafi konumundan, gerekse ününden dolayı sürekli akınlara maruz kalır. Bu akınlar sırasında Erciş, tamamen yakılıp yıkılır. 1208 de bu saldırılardan birisi olan Gürcü saldırısı gerçekleşir ve şehir yağmalanarak halk kılıçtan geçirilir.
Daha sonra İlhanlılar ve Celayırlıların hâkimiyetine giren Erciş, özellikle İlhanlıların hâkimiyeti sırasında büyük ün kazanmıştır. Ayrıca Tebriz’den Erzurum’a giden ticaret yolunun buradan geçmesi, şehrin isminin yayılması ve şehrin gelişmesine neden olur.
Erciş asıl önemine XIV. Yüzyılda Karakoyunlularla (1365-1469) kavuşur. Erciş merkez olmak üzere kurulan devletin kurucusu Bayram Hoca’dır.
Koyunlular (1351–1469); İlhanlılar (İran Moğolları)’ın yıkılmasından sonra Türkmen boy ve oymaklarının bir araya gelerek teşkil ettikleri siyasî birliğin ve bunların XIV. yüzyılın ikinci yarısında Doğu Anadolu ve Azerbaycan’da kurdukları devletin adıdır, Karakoyunlular’ın Moğol istilâsı ve İlhanlılar devrinden önceki durumları hakkında hiçbir bilgi mevcut değildir. Kaynakların rivayetinden, Koyunlular devletini teşkil eden boy ve oymakların Moğol istilâsı (1220–1221 ve takip eden yıllar) neticesinde Türkistan’dan İran’a ve sonra Doğu Anadolu’ya geldikleri, Musul-Van Gölü çevresi ile Erzurum bölgelerinde geleneksel yaylak-kışlak hayatlarına devam ettikleri anlaşılmaktadır.
Karakoyunlu Türkmenleri Reisi Bayram Hoca, İlhanlı Devleti’nin yıkılmasından (1336) sonra Azerbaycan ve Doğu Anadolu’daki siyasî otorite boşluğundan faydalanarak faaliyetlerini artırır.(778/1376). Musul’dan başka, Sürmeli-Çukuru (bugünkü Iğdır vilâyeti arazisi) ve Nahçıvan havalisini ele geçirir. Erzurum, Avnik, Hasan-Kalesi de, Sutaylılar’ın ortadan kalkması ve Erzurum’a kadar hâkim bulunan Orta Anadolu Beyliği Eratnalılar’ın zayıf düşmesi üzerine, buraları da hâkimiyeti altına alır. Bütün bu gelişmeler yaşanırken Karakoyunluların merkezi Erciş’tir.
Bayram Hoca’nın ölümü (1380) üzerine yeğeni Kara Mehmet, Beyliğin başına geçer. XIV. yüzyılın son çeyreğinde Doğu Anadolu, Azerbaycan ve Kuzey Irak’a hâkim olan Karakoyunlular, 789/1387 yılında Timur tehdidi ile karşılaşırlar. Kara Mehmed’in ölümüyle yerine oğlu Kara Yusuf geçer (1389–1420). Batı İran’ı zapt etmiş olan Timur, Doğu Anadolu’nun istilâsına hazırlanır. Karabağ’dan hareket ederek Doğu Anadolu’ya girer. Sonra Muş ovasına gelen Timur, buradaki Türkmen obalarını yağmalar. Oradan Erciş ve Malazgirt’e girer. Timur’un bölgeden çekilmesiyle Karakoyunlu Beyi Kara Yusuf, atalarının yurdu olan Van Gölü çevresine dönerek, Erciş’i tekrar geri alır. Bunu öğrenen Van hâkimi İzzeddin Şir, bölgedeki Timurlu askerlerinin bir kısmıyla beraber Kara Yusuf üzerine yürür. Giriştiği küçük çaplı bir çarpışmada başarılı olamaz ve barış yapılır. Kara Yusuf, Karakoyunlular üzerine sefere çıkan Timurlu hükümdarı Şahruh’la savaşa hazırlandığı sırada Tebriz’in güney doğusundaki Saidabad’da hastalanarak ölür (7 Zilkade 823/13 Kasım 1420). Kara Yusuf’un naaşı, iki gün sonra Erciş’e götürülerek, ata ve dedesinin mezarları yanına gömülür. Ancak, bugün türbesinin yeri dahi bilinmemektedir. Kara Yusuf’un ölümünden sonra Karakoyunlu Beyliğinin başına oğullarından İskender geçer. Karakoyunluların yeni hükümdarı İskender Bey (1420–1438), Akkoyunlu beyi Kara Yülük Osman’ı Kuzey Suriye’de Sincar yakınlarında mağlup eder. Timurlu hükümdarı Şahruh, tekrar bu bölgeye gelerek Van Gölü çevresindeki Ahlat, Adilcevaz ve Erciş kalelerini birer birer teslim alır. İskender Bey’in ölümü (1438) üzerine, Karakoyunlu hükümdarlığını kardeşi Cihan-Şah ele geçirir. Otuz yıla yakın bir süre hükümdarlık yapan Cihan-Şah zamanı (1438–1467), Karakoyunlular’ın en geniş, en güçlü devridir. Cihan-Şah zamanında, Akkoyunlu Beyi Uzun Hasan ve kuvvetleri iki defa Ahlat, Adilcevaz ve Erciş’i basıp yağmalamışlardır.
Akkoyunlular’ın büyüyüp kuvvetlenmeleri ve Uzun Hasan’ın düşmanca davranışları karşısında Cihan-Şah; onlar üzerine sefere hazırlanır. Uzun Hasan, gece vakti düzenlediği âni bir baskınla Cihan-Şah’ı öldürür (11 Kasım 1467-69). Cihan-Şah’ın yerine, oğullarından Hasan Ali, Karakoyunlu tahtına geçer. Ancak Akkoyunlular karşısında tutunamaz ve bir yıl kadar sonra bir çarpışmada öldürülür. (1468). Böylece Karakoyunlular Devleti yıkılır ve bütün toprakları Akkoyunluların hâkimiyetine geçer. Bu münasebetle Van Gölü çevresi de Akkoyunlu ülkesine katılmış olur ve Erciş’in başkentliği sona erer. (1468–1469)
Bütün Doğu Anadolu, Irak, Azerbaycan ve İran’a hâkim olan Karakoyunlulardan günümüze çok az tarihî eser kalabilmiştir.
Van Gölü’nün kuzeyinde yer alan Erciş, Karakoyunluların merkezi idi. Erciş’in merkez olma süresi beyliğin dağılmasına kadar devam eder. (1365-1469) Bu da yaklaşık olarak 100 yıl gibi bir süredir. Ancak bugün Erciş’te iki kümbetten başka Karakoyunlulara ait herhangi bir eser görülmemektedir. Menşei Urartulara kadar giden Erciş kalesi, Karakoyunlular tarafından da kullanılmıştır. Kale, 1841 yılında meydana gelen depremden sonra yükselen Van Gölü sularının altında kalmıştır . Bölgedeki şehir ve kalelere hâkim olan Karakoyunlular, buraların surlarını tamir ve tahkim ederek kullanmışlardır. Fakat buralarda Karakoyunlu hâkimiyeti ve kullanımıyla ilgili kitabelere ve diğer yazılı bilgilere sahip değiliz. Sadece Erciş civarında bulunan iki kümbetin Karakoyunlulara ait olduğu kesinleşmiştir.
Eski Erciş’i anlatan Evliya Çelebi, “Evvelâ mâtakaddem Yûsuf Şâh câmi’in Süleymân Şâh imâr edüp Süleymân Hân câmi’i derler” ifadesiyle, burada Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf tarafından inşa ettirilen ve Osmanlı hâkimiyetine kadar ayakta kalıp Kanunî Sultan Süleyman tarafından tamir ettirilen bir camiin varlığından bahsetmektedir. Söz konusu camii bu gün Kale ile birlikte Van Gölü suları altında kalmıştır.
Bir müddet Akkoyunlu hâkimiyetin de kalan Erciş, daha sonra 1503 de Şah İsmail’in Akkoyunlu devletini yıkması ile bu defa da Sefavilerin eline geçer.
1514 Çaldıran Zaferi ile Osmanlı Hâkimiyetine giren bölge, Osmanlıların geri çekilmesi ile tekrar Sefavilerin eline geçer. 1534 de Kanunu Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferi ile tekrar Osmanlı toprağına katılır. Bu sefer esnasında Kanunu Sultan Süleyman’ın Eylül 1534 de Erciş Kalesine gelerek bir müddet kaldığı ve kaleyi onardığı bilgiler arasındadır.
1632’de Van, Erciş, Adilcevaz ve Muş’un Osmanlı Ümerası tarafından yönetildiği bilinmektedir. Daha sonra 1653 de Van Beylerbeyliğine bağlı Erciş sancak konumuna getirilir. 1840 daki deprem ve 1841 de göl sularının yükselmesi ile halk kaleyi terk eder. Erciş; Örene, Çelebibağı, Kasımbağı, Gölağzı ve Yukarı Çınarlı gibi yerleşim yerlerine taşınarak burada yeni yerleşim birimi oluşturulur. 1899 tarihli Van Vilayet salnamesinde “Erciş’te 500 hane çok sayıda iş yeri, iki han, iki camii bir ortaokul ve hükümet konağı yer almaktadır” ibaresi geçmektedir. Osmanlı devletinde 1864’de Meslis-i Vala’dan çıkarılan Vilayet nizamnâmesi taşra örgütlenmesini yeni baştan düzenlemiştir. Bu gelişmeler ışığında Erciş 1910 yılında kaza ( ilçe) olmuştur.
1914 de I. Dünya savaşının başlamasından sonra, 1915 tarihinde Ermenilerin yardımı ile Erciş ve çevresi Ruslar tarafından işgal edilir. Rusların işgali sırasında Ermenilerin yerli halka karşı isyanı başlar ve bu isyan kısa sürede çevreye yayılır. İsyan karşısında zamanın kolluk kuvvetleri yetersiz kalarak halkın güvenliğini sağlayamaz. Bu durum karşısında halk bölgeden göç etmeye başlar. Ancak göç oldukça zordur. Yoksul ve hasta olan halkın bir kısmı yolda ölür. Bir kısmı da yollarda Ermeni çeteleri tarafından öldürülür. Göç edemeyen halk (bu göç edemeyenlerin büyük bir kısmı hasta ve yaşlılardır) da yıllardır birlikte yaşadıkları ekmeklerini paylaştıkları Ermeniler tarafından katliama maruz kalır. Halkın evleri iş yerleri yağmalanır, insanlar bir araya toplanıp yakılır, bazen köprüden atılır, hamile bayanların karnı delinir ve vahşi bir şekilde katledilir.
Bunu en iyi şekilde 17.06.1988 yılında Erçiş-Cavuşoğlu Samanlığında yapılan kazıda bulunan katledilen Türklere ait iskeletler açıklamaktadır. Bölgede incelemeler yapmış olan Prof Dr. Metin Özbek olayı şöyle anlatmaktadır: "Çavuşoğlu Samanlığı denilen mevkide bir evin temel hafriyatı yapılırken büyük bir tesadüf eseri bulunan insan iskeletlerini antropolojik açıdan incelemek üzere teslim alıp, Hacettepe Üniversitesi´ndeki laboratuarımıza götürdüm. İncelemeye aldığım iskelet kalıntılarında baş ve gövde kemikleri arasında eşleştirmeye gitmek mümkün olmadı. Bu nedenle birey sayısını sadece kafataslarına göre yaptık ve her kafatasına ayrı bir numara verdik. Daha doğrusu her bireyin ayrı bir antropolojik kimliği oldu. Buluntular arasında 5 kadın ve 4 erkek tespit ettik. Yaş ve cinslerini belirttiğimiz bu iskeletlerin asıl ilginç olan ortak bir yönleri vardı. O da hepsinin kafataslarında kesici aletlerin bıraktığı darbe izlerinin bulunmasıdır. Daha açıkçası işkence ile öldürülmüş olmalarıdır. Kafataslarında bu kadar çok kesme izine rastlanmıştır. Bir erişkinin sol humerus´unda gövde ortasında ve dış tarafta 3 kesme izi vardır. Kemik yanma izi göstermektedir. Bir kadına ait sağ tibia kemiğinde gövde üzerinde ön yüzde derin bir kesme izi yer almaktadır. Bir erkeğe ait sağ tibia´da alt kısma yakın yerde iç tarafta yine oldukça derin bir kesme izi saptadık. Çavuşoğlu Samanlığı´nda (Erciş ilçesi) tesadüfen ortaya çıkan ve üzerinde ayrıntılı antropolojik inceleme yaptığımız iskeletlerin Türklere ait olduğu ve çoğunluğu genç olan insanların bir kısmının yakılmış, bir kısmının da işkenceyle öldürülmüş olduğunu tespit ettik.” Bu iskeletler şuan Van Arkeoloji Müzesinde teşhir edilmektedir.
1917 de Rusya’nın I. Dünya Savaşından çekilmesiyle birlikte silahlarının bir kısmını Ermenilere bırakır. Ermeniler de katliamlarına devam ederler. Katliamların zirveye çıktığı noktada silahlı kuvvetlerimiz doğu illerini düşman işgalinden kurtarmak için harekete geçer. Ali İhsan Paşa komutasındaki 4. Kolordu birlikleri 1 Nisan 1918’de Erciş, Ermeni işgalinden kurtarılır . İlçede sayıca az kalan perişan haldeki Ercişlilerin yaraları sarılır ve göç edenler de yavaş yavaş memleketlerine dönerler. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilen edilmesiyle derin bir nefes alan Erciş‘te imar faaliyetlerine başlanır. 1923 de Belediye kurulur. Eğitim sorunlarını çözmek için 1925 de bu günkü Atatürk İlköğretim Okulunun Tarihi binası Atatürk İlkokulu olarak açılır.
Bu gün ise Erciş; sevginin, barışın ve kardeşliğin egemen olduğu, tarihi dokusuyla modern kent özelliklerinin bir arada yaşandığı, bölgenin tarım, ticaret, eğitim ve sağlık merkezi konumunda olan nüfusuyla da bölgenin en büyük ilçesi olma özelliğine sahiptir.
COĞRAFİ DURUMU
Erciş bölgedeki il ve ilçelere göre daha iyi bir coğrafi konuma sahiptir. Çok fazla sıcak ya da çok fazla soğuk değildir. Bu ılımlı hava gerek toprak ürünleri yönünden gerekse halkın çalışması yönünden bir avantaj sayılabilir. Yakın çevresindeki ilçeler ile kıyaslanacak olursa Erciş şanslı sayılabilir. Etrafının tepelerle çevrili oluşu güney sahillerinin Van Gölü ile uzanmış olması vadi özelliğinde bulunan Erciş'e coğrafi bir özellik kazandırmıştır. Geniş düzlükler halinde bulunan arazinin bol sulak olması, çok sayıda çayların ve derelerin bulunması ve sahilde kurulmuş olması da yine coğrafyasını olumlu yönde etkilemiştir. Yani Ağrı, Erzurum, Muş, Bitlis gibi illerin ve Türkiye-İran transit yol merkezinde bulunması, ilçenin büyük ticaret merkezi olmasına vesile olmaktadır. Yeraltı ve yerüstü zenginlikleri yanında arazi dağılımı da yararlı bir vaziyettedir.
Erciş’in Dağları ve Tepeleri
Bölgenin büyük bir özelliği de dağlık olmasıdır. Erciş'te arazi incelendiğinde birçok dağlar göze çarpar. Bazı volkanik dağların olması nedeniyle de çok sayıda tepeler ve yükseltiler görülür. Ama ilçe merkezinden görülebilecek kadar ilçeye yakın dağ silsilesine rastlanmaz. Doğu ve Kuzey kesimleri tepeler ile çevrilidir. Mevcut dağ ve tepeler şunlardır. Azizan Dağları 3304 m. Köseveli Dağı 2613 m., Miladireji Dağı 2611 m,, Zırnakol Tepesi 1889 m., Ziyaret Tepesi 2642 m.dir. Ayrıca Aladağ Esrük ve Tendürek dağları uzantıları ile Grekol, Madavant ve Kızılkaya tepeleri de ilçeyi çevreleyen yükseltilerdir.
Erciş’in Ovaları ve Yaylaları
İlçede ova ve yaylalar (Platolar) büyük yer tutar. Bu düzlüklerin önemi de büyüktür. Tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar için bu tür araziye büyük ihtiyaç vardır. Topraklarımızın yaklaşık %22'sini bu şekiller ihtiva eder. Çimenköy Ovası, Devzer Ovası, Meydan Ovası, Pay Ovası, Meydanok Yaylaları başlıca yayla ve ovalarındandır.
Erciş’in Akarsuları
Erciş'te bulunan akarsu sayısı fazladır. Bu suların hemen tamamı Van gölüne dökülür. Bu sulardan azami ölçüde faydalanılır. Bu sular ilkbahar aylarında taşar ve bazen ovaya zarar verir. Bunun için çeşitli kanallar ve büyükçe bir baraj yapılarak bu tehlikeler önlenmiştir. Bu sularda Nisan, Mayıs aylarında inci kefalı, kış aylarında Sazan türü balıklar da avlanmaktadır. İlçenin en büyük kaynağı Zilan Deresidir. Bu çay ilçenin kuzeyinde Zeylan Deresi'nden geçer ve Van Gölü'ne dökülür. Bu çayı Aladağ' dan inen sular ile Hacıdere Deresi besler. Bu su üzerine kurulan Koç Köprü Barajı ilçenin kaderini değiştirecektir. Deli Çay, Hargomi Çayı, İncesu, İrşat Çayı, Örene Çayı, Sıcak Dere ve Amos Deresi gibi sular mevcuttur. Birbirinin kolları durumunda olan bu sular daha çok parçalara ayrılarak ovayı sular.
Erciş’in Barajları
Bir memleket için barajın önemi elbette ki tartışılamaz. Erciş'in de ilk ve büyük barajı olan Koçköprü Barajı ilçe tarımına büyük ölçüde katkıda bulunmaktadır.